İÇE KAPANIŞ / CHARLES BAUDELAİRE
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam
Siyah örtülere sardı şehri karanlık
Kimine huzur iner gökten kimine gam
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle
UYUYOR MUSUN? / ARİF NİHAT ASYA
bak şuram sıyrıldı diye kendini
hâlâ bebek bebek soyuyor musun?
yazı yazar yahut resim yaparken
yine ellerini boyuyor musun?
dudağımdan öpen bir adın vardı
ki hâlâ öpüyor, duyuyor musun?
kuzular uyandı, kuşlar uyandı
güller uyandı, sen uyuyor musun?
koşa koşa gelip ''yoruldum'' diye
elini kalbine koyuyor musun?
''daha pek erkendir biraz büyüsün''
diyorlardı söyle: büyüyor musun?
yoksa isyan edip parmaklarınla
en tatlı yaşını sayıyor musun?
kuzular uyandı, kuşlar uyandı
güller uyandı, sen uyuyor musun?
yarı yosun, yarı zambak kokunu
yine buğu buğu yayıyor musun?
çocuk olmadığını orda görmüştüm
hala trabzandan kayıyor musun?
içinden köpükler gibi taştığın
o yarım şeyleri giyiyor musun?
kuzular uyandı, kuşlar uyandı
güller uyandı sen uyuyor musun?
MÜNACAAT / İSMET ÖZEL
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

BEKLE BENİ / KONSTANTİN MİHAVLOVİÇ SİMONOV
Bekle beni, döneceğim ben.
Çok çok, bıkmadan bekle!
Sarı yağmurların
Hüznü basınca,
Kar kasıp kavururken,
Kızgın sıcaklarda - bekle.
Uzak yerlerden mektuplar kesilince
Bekle beni.
Birlikte bekleyenlerin beklemekten
Usandığına bakma, bekle.
Bekle beni, döneceğim.
Unutmak zamanı geldiğini
Ezbere bilenleri
Hayırla anma!
Varsın oğlum, anam
Hayatta olmadığıma inansın,
Dostlarım beklemekten usansın,
Ocak başında toplanıp
Acı şarapla
Yad etsinler beni.
Sen bekle. Onlarla birlikte
İçmekte acele etme.
Bekle beni; döneceğim,
Bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!
"Şansı varmış..." desinler,
Beklemedikleri için,
Beni bekleyerek
Düşman ateşinden nasıl
Koruduğunu anlayamazlar.
Sağ kalışımın sırrını yalnız
Senle ben bileceğiz-
Bütün sır -senin
Başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.
EVE DÖNERKEN / YUNUS EMRE ÇİÇEK
25 Ocak 2014, 09:32
Hüzünlü havalar için çıktık kerpiç odalardan
Sarı firez düzlüğüne vardığımızda,
en başta duruyordu kaftanlı.
İlk o açtı ellerini göğe
"Hüznüne muhtaç bu insanlar"
diye başladı duaya.
"Muhtacız"
diye yineledik biz.
Tam iki yıl olmuştu
içimize hüzün düşmeyeli
Meğer bereketiymiş,
yanaktaki gamzenin
Yaşlı bir adam seslendi solumdan
"Buralar sana göre değil çocuk"
Yüzümü çevirmeden
"Neden?"
diyebildim bir tek.
Bağdaş kurdu,
çatlak dudağına toprağın
"Bozkırda ne işi olur martının?"
Haykırdı birden kaftanlı
"Sen kederini bahşet,
biz neşemizi buluruz,
yarabbi"
Yinelediler
"Buluruz yarabbi"
Susmuştum ben
Kimse ağlamadı,
evine dönerken...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder