Her gün
saatlerce genzini yakan o kuzgun siyahın içinden çıktığımda, beyaz olan her
şeyden daha da uzaklaştığımı düşünüyorum. Gecenin bir saati bazen sıcak suyla
köpük köpük üzerimden akan o katran karasını gördükçe, aynaya bakacak cesaretim
oluyor. Sabunun bile en beyazını seviyorum. Beni beyaza yakınlaştıran her şeye, ben daha çok yaklaşıyorum. Annem beyaz çarşaflara yatırıyor beni,
özlemişliğimin o da farkında. Oysa hiç dile getirmişliğim yok benim. İkimizde
bir sır gibi saklıyoruz birbirimizden bu farkındalığı. Böyle daha çok
yakıştırıyorum sana kendimi. Beyaza olan yakınlığım arttıkça, yanına yaklaşmaya
cesaretim oluyor. Öyle beyazsın ki. Sevmem hiç siyahı, hiç siyah giymem ben.
Giyenleri de anlamam. Renkler varken neden siyah giyerler. Ama siyahın, senin kuğu
beyazlığına bugün ne kadar yakıştığını görünce; vazgeçtim, siyahın hakkını
yemekten.. Beyazlığını ödüllendirdiğini düşündüm. Siyaha bulanmış saatlerden
sonra yeryüzüne her çıkışımda, eve dönerken başımı döndüren beyaz bileklerini,
beyaz yüzünü, boynunu siyah bir günün ödülü gibi gördüğümü düşündüm. Seni ne
kadar sevdiğimi söylesem bir gün sana, kızar mısın acaba bana. İkna etsem
kendimi bu defa, içsem ya da zil zurna sarhoş, gözüme gelmese hiç bir şey, -bir
daha göremezsem seni- endişem yok olsa. Ne kadar siyah olsam, öyle beyaz kalır
mısın bana?
Sen ey kuğu beyazı yar, öyle beyazsın ki.
Düşündükçe bir maden
ocağında aydınlanıyor günüm.
Düşündükçe heyecan kaplıyor içimi, nasıl anlatayım
ki sana içimde her şey sanki yer değiştiriyor.
Seni göreceğim diye hakkını veriri
gibi geçiyor saatler, zoruma gitmiyor.
Yerin metrelerce altında zifiri
karanlıkta, siyaha bulanırken, yakarken genzimi acılar, seni hala sevebilmek ne
müthiş.
Beyaz olduğun dışarıda ki gibi seni hatırlamak ne müthiş.
Sen öyle
beyazsın ki ve bilsen beyaza öyle muhtacım ki…
Seni öyle seviyorum ki
Söyleyip kaybetmekten öyle
korkuyorum ki. …
22 Mayıs 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder