İlk
defa hak etmeyen birine yazıyorum. Bu ilk oluşunu unut istersen.. Pek mühim bir
ilk değilsin çünkü. Senin gibi, senin kadar sıradan. Hatta o kadar sıradan ve
dikkatimi çekmeyecek birisin ki. Hiç kazık atmadın bana. İki gün aramayınca
unutmadın. Beni başkalarına değişmedin. Paramı yemedin. En kötü sözleri önce
yüzüme söyledin, sonra belki ardımdan da söylemişsindir yada yüzüme söyledikten
sonra zaten hiç gerek kalmamıştır. En toplum zararlısı hatalarımı bile poğaça
tarifi anlatıyormuşum gibi dinledin.. O kısmen sevdiğin şairin dediği gibi,
“Amerikanca bir filmi, Kürtçe izledin” sen... Küpelerimi yüzsüzce çaldın.. En
lanet adamları, o masalda ki külkedisi gibi sana kahraman olarak anlatmama izin
verdin.. En iğrenç domatesli yumurtaları ben yaptım diye değil ama, açlıktan
ölmemek için yedin. Seni bir sonrakine görmem için hep bir neden bıraktın.
Sakladın mektuplarımı, anne poğaçalarını paylaştın benle, ilk evime gelişinde
en sana saklı yanlarını, hatalarını, acılarını anlattın, göz yaşını saklamadın.
Oysa senin ağlayacağını bile tahmin edemezdi insanlar. Şarap sözünü tutmadın,
kaç defa beni çamaşır suyuyla yıkayarak genetiğimi değiştirmeye çalıştın, baba
zararlısı bir dost oldun, anneannemin gözüne iyi göründün, akvaryumumdan balık
çaldın buna bile bir şey demedim. Benim hep birilerine bir şeyler yazdığım
hayatımda, sen en hak etmeyen oldun. Tüm doğum günlerimi başkaları hatırladı,
tüm ölüm günlerimde sen yanımda oldun. Tornavidamı sende unuttum, evde tostları
hep bana yaptırdın, çayın içine karanfil atıp halt ettin. Kaş alıp ağladığımız
oldu, aynayı kremli pamukla silmek zorunda kalınca ilk defa kendimi güzel
gördüğüm lekeli bir aynam oldu. Beni hesaba almadın.. Mehmet’e ağlarken nar
ekşisi aradın çarşıda. Beni de alıp yanına 'bu daha mühim' dedin. Daha mühim
olduğunu, haklı çıkışını elektriği keşfetmiş kadar heyecanla anladım. Gafil bir
anımı kollayıp saçlarımı kısa kestirmeme neden oldun. Zayıflarsam güzel
olacağım yanılgısına beni hep sürükledin. Telefonunda cin didem çizmeme izin
verip, bunu duvar resmi yaparak beni etkilemeye çalıştın, yemedim. Tüm
garsonları azarladın, ilk defa hesaba alındıkları için ve en çok yanında ben de
olduğum için ses çıkarmadılar. Beni herkesten çok sevmediğini ama sevdiğini hep
bildim. Sahneye çıkacaksın diye mesainden çaldım hep. Masalardan tuzluk çaldın,
markette fıstık yedin, 1 liralık yüzüğün sahibini iki gün aradım diye
ötekileştirdin beni. Aşık olur gibi olduğunda da, tek tanığı olduğum aşkında da
bir benle paylaştın, sadece bana emanet edilmiş bir his gibi baktım ona. İl
küfrümü senden öğrendim, balıklara çay içirdik beraber balıklıgöl’de, çift
mağarada içli köfte yedik, Halfeti’ye hep gidelim dedik gidemedik, zaten bu
hayali kurduğum tek kişi de değildin. Biliyorsun o laftan adamlardan biri
istese seni hemen satar onla giderdim. Bana bir kurbağa borçlusun, öpünce prens
olanından... ve biliyorsun onu bana o gün versen ben hep ona sarılacaktım, yani
olan ne varsa suçlusu sensin...
Şimdi gidiyorsun, sen bana bunu ikinci kez yapıyorsun...
yazayım mı daha,
virgüllerimi neden arttırıyorsun... 04 Kasım 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder