19 Mayıs 2014 Pazartesi

SULTAN'a / DİDEM AÇAR

İlk defa hak etmeyen birine yazıyorum. Bu ilk oluşunu unut istersen.. Pek mühim bir ilk değilsin çünkü. Senin gibi, senin kadar sıradan. Hatta o kadar sıradan ve dikkatimi çekmeyecek birisin ki. Hiç kazık atmadın bana. İki gün aramayınca unutmadın. Beni başkalarına değişmedin. Paramı yemedin. En kötü sözleri önce yüzüme söyledin, sonra belki ardımdan da söylemişsindir yada yüzüme söyledikten sonra zaten hiç gerek kalmamıştır. En toplum zararlısı hatalarımı bile poğaça tarifi anlatıyormuşum gibi dinledin.. O kısmen sevdiğin şairin dediği gibi, “Amerikanca bir filmi, Kürtçe izledin” sen... Küpelerimi yüzsüzce çaldın.. En lanet adamları, o masalda ki külkedisi gibi sana kahraman olarak anlatmama izin verdin.. En iğrenç domatesli yumurtaları ben yaptım diye değil ama, açlıktan ölmemek için yedin. Seni bir sonrakine görmem için hep bir neden bıraktın. Sakladın mektuplarımı, anne poğaçalarını paylaştın benle, ilk evime gelişinde en sana saklı yanlarını, hatalarını, acılarını anlattın, göz yaşını saklamadın. Oysa senin ağlayacağını bile tahmin edemezdi insanlar. Şarap sözünü tutmadın, kaç defa beni çamaşır suyuyla yıkayarak genetiğimi değiştirmeye çalıştın, baba zararlısı bir dost oldun, anneannemin gözüne iyi göründün, akvaryumumdan balık çaldın buna bile bir şey demedim. Benim hep birilerine bir şeyler yazdığım hayatımda, sen en hak etmeyen oldun. Tüm doğum günlerimi başkaları hatırladı, tüm ölüm günlerimde sen yanımda oldun. Tornavidamı sende unuttum, evde tostları hep bana yaptırdın, çayın içine karanfil atıp halt ettin. Kaş alıp ağladığımız oldu, aynayı kremli pamukla silmek zorunda kalınca ilk defa kendimi güzel gördüğüm lekeli bir aynam oldu. Beni hesaba almadın.. Mehmet’e ağlarken nar ekşisi aradın çarşıda. Beni de alıp yanına 'bu daha mühim' dedin. Daha mühim olduğunu, haklı çıkışını elektriği keşfetmiş kadar heyecanla anladım. Gafil bir anımı kollayıp saçlarımı kısa kestirmeme neden oldun. Zayıflarsam güzel olacağım yanılgısına beni hep sürükledin. Telefonunda cin didem çizmeme izin verip, bunu duvar resmi yaparak beni etkilemeye çalıştın, yemedim. Tüm garsonları azarladın, ilk defa hesaba alındıkları için ve en çok yanında ben de olduğum için ses çıkarmadılar. Beni herkesten çok sevmediğini ama sevdiğini hep bildim. Sahneye çıkacaksın diye mesainden çaldım hep. Masalardan tuzluk çaldın, markette fıstık yedin, 1 liralık yüzüğün sahibini iki gün aradım diye ötekileştirdin beni. Aşık olur gibi olduğunda da, tek tanığı olduğum aşkında da bir benle paylaştın, sadece bana emanet edilmiş bir his gibi baktım ona. İl küfrümü senden öğrendim, balıklara çay içirdik beraber balıklıgöl’de, çift mağarada içli köfte yedik, Halfeti’ye hep gidelim dedik gidemedik, zaten bu hayali kurduğum tek kişi de değildin. Biliyorsun o laftan adamlardan biri istese seni hemen satar onla giderdim. Bana bir kurbağa borçlusun, öpünce prens olanından... ve biliyorsun onu bana o gün versen ben hep ona sarılacaktım, yani olan ne varsa suçlusu sensin... 



Şimdi gidiyorsun, sen bana bunu ikinci kez yapıyorsun... 

yazayım mı daha, virgüllerimi neden arttırıyorsun...                                                                                              04 Kasım 2011






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder